Karaman Beyi Barış Manço

Karamanlı Barış Manço
Karamanlı Barış Manço

Barış Manço

Karaman’dan Rumeli Vilayeti’ne bağlı Serfiçe Sancağı’na göç eden Karaman Beyi 2. İbrahim Bey’in oğlu Karamanzade Osman Bey’den (Osmanço) sonra Karamanço zadeler ailesinden, Mehmet Abdi Manço’nun torunu, İsmail Hakkı Manço’nun oğlu, Türkiye’de ilk Barış isimli kişi, Karamanoğulları’nın en son torunlarından “Bıyıklarımı Göktürklerden, uzun saçlarımı Oğuzlardan aldım.”  diyen Barış Manço’yu; (gerçek ismi: Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço) Türk tarihine kazınmış milli değerimizi, 79. doğumgününde sevgi, özlem ve rahmetle anıyoruz.

Barış Manço Kimdir? Nerelidir?

KARAMAN BEYİ BARIŞ MANÇO.
KARAMAN BEYİ BARIŞ MANÇO.

Barış Manço ‘nun ailesi ile ilgili bilgileri, Araştırmacı yazar Talha Uğurluel 2001 yılında Belçika da Barış Manço’ nun ağabeyi Savaş Manço ile yapmış olduğu röportajdan öğreniyoruz.Barış Manço ve ağabeyi Savaş Manço Karamanoğulları’nın en son torunları idi.4 Mayıs 1959 günü vefat eden baba İsmail Hakkı Manço’nun elinde eski Türkçe bir aile ağacı vardır ve arada sırada bunu gösterip aile üyelerine anlatırmış. 1962’de abi Savaş Manço 1963’te de Barış Manço’nun Belçikaya göçü sırasında bu çok kıymetli belge de kaybolur. Belgenin aslının kardeşlere anlatıldığına göre, İbrahim Bey 1424’te Karaman (Latin’ce Caramania) beyi olur.

1464’te vefat ettiğinde ardında 4 oğul bırakmıştır: İshak, Kasım, Pir Ahmet ve Osman. 3 ağabeyinin yetişkin olmalarına karşın Osman o gün henüz 10 yaşındadır. Kasım bey, Fatih Sultan Mehmetin küçük oğlu ve II. Beyazıt’ın kardeşi Cem Sultan’ın en yakın arkadaşıdır ve onu Vatikan sürgününde de yalnız bırakmaz. Cem Sultan’ın Papalık’ta, zehirletilerek şehit edilmesinden sonra Fransa’ya geçen Kasım Bey silahının gücüyle yaşamını sağlar ve soyluluğunu korur. Bugün gerçi Güney Fransa’da, Doğu Pirene’ler de şarapçılık ile geçinen Caramany adlı bir köy varsa da Karaman silahşörleri, biraz da “göçmen” olduklarından ve “hristiyan asıllı” olmadıklarından olsa gerek, “Bey – Prens, Dük. Kont, Marki” gibi soyluluk ünvanlarını taşımış olsalar bile genelde “fakir soylu” kalmışlardır. 17’nci yüzyılda ise bir Caraman Prensi zengin bir Chimay Prensesi ile evlenir ve bundan böyle Caraman-Chimay Prensliği olarak günümüze kadar devam eder. Bu adı taşıyan büyük şato şimdiki Belçika’nın güneyinde, Fransa sınırı yakınındadır ama şatoda kimse 1500 yılından önceki tarihleri hakkında bilgi verememektedir. (İslam geçmişlerini saklamak istiyorlarmış veya zamanında bu onlara yasaklanmış gibi!)

İshak Bey 1465’te vefat eder. Fatih’in veziri Gedik Ahmet Paşa 1471’de Karaman beyliğinin güney vilayetlerini alır. O zaman 17 yaşında olan Osman Bey de Alanya’da esir düşer ve Gedik Ahmet Paşa’dan aman dileyerek Osmanlı hizmetine girer. Fatih Sultan Mehmet’te Osman Bey’e, bugün Arnavutluk ve Makedonya sınırları içinde bulunan, Vardar nehrinin güney-batısındaki o zaman Serfice denilen bölgede (Selanik değil) 1000 sipahilik bir uçbeyliği bahşeder. Böylece 1471 yılında, Karaman zade Osman Bey ve ahfadının 4 asrı aşan sürgünlük süreci başlar. Karamanzade Osman Bey gençliği ve iyi davranışlarıyla bölgede sempati topladığı için Ailenin adına, yerel bir sevgi eki olan “ço” gelir, pehlivan Kel Aliço’da olduğu gibi… Karamanzade Osmanço beyden sonra aile Karamanço zadeler diye anılmaya başlar…

1875 Yugoslav isyanlarında, yani sürgünlüğün tam 404’üncü yılında, o zamanın Karamanço zadeleri, yanlarında 2 oğulları Abdi (4) ve Avni (2) ile, dedelerinden kalan zenginliklerden kaçırabildikleriyle İstanbul’a göç ederler. Abdi bey Mekteb-i Mülkiye’de (Bugünün Ankara Üniversitesinin Siyasal Bilgiler Fakültesi- Cumhuriyet’ten önce İstanbul’ da idi) okur. Sınıf arkadaşı Macit bey (daha sonra en son Osmanlı Büyük Filistin eyaleti Genel Valisi olan Macit Paşa’dır. 1918’deki Osmanlı Büyük Filistin eyaleti hemen hemen bugünkü bütün Arap yarımadasını kaplıyordu. İstanbullu ve Osmanlı sarayına yakın bir ailenin oğludur Abdi Bey. Konaklarında karşılaştığı, Macit beyin en küçük kız kardeşi Nimet hanıma (Barış Manço’nun “Gülpembe” ve “Süper Babanne” şarkılarının ilham kaynağı) aşık olur ve onu ağabeyinden ister. Apti bey ile 1881 doğumlu Nimet Hanımın aralarında 10 yaş vardır. Böylece Karamanço zade Mehmet Abdi bey, zamanın Esvapçıbaşı’sının kızıyla evlenir. Apti bey eğitimcidir, İstanbul’da 2 özel lise (Leyli ve Nehari Hadika-ı meşveret) kurup işletmiştir. Bu arada servetini toprağa yatırır ve Kadıköy’de, Kuşdili deresinden bir yanda Göztepe tren istasyonuna, öte yandan da eski sarayın duvarına (Fikirtepe’nin Kuzey – Kuzeydoğu arkası) kadar gelen geniş araziyi satın alır. Doğu illerinde 20 köprü yapmak üzere Devlet’e karşı yükümlenen 2 inşaat mühendisi arkadaşı işlerini bitiremeyip iflas edince, bütün toprak varlığı ile onlara kefil olmuş olan Barış Manço’nun babası Hakkı Manço iflaslar karşılığı tüm topraklarını kaybeder ve 4 Mayıs 1959 tarihinde beyin kanamasından vefat eder. Bugün 1.000.000 kişi o bölgede yaşıyor. O bölgede bulunan Abdi bey, Hakkı bey, Hilmi bey, Nezih bey ve Mançolar sokakları, 1940 – 1945 arasında arazide yapılan ilk parselleme çalışmalarından kalmadır.

Barış Manço’nun Babanesinin evliliği;

Başlangıçta Kızıltoprak’ta, tren yoluna ve köprüsüne bitişik bir köşkte, daha sonra da Ziverbey yolunda, kendi toprakları üzerinde yaptırdıkları beyaz boyalı büyük köşkte yaşarlar. Evliliklerinden 8 çocuk doğar ama 1913’de, Abdi Bey’in vefatında ancak 4’ü hayattadır: sırasıyla Raife hanım (1897), İsmail Hakkı (babamız, doğumu İstanbul 1901), Hilmi (1903) ve Nezih (1906) beyler. Nezih beyin kız ikizi Nezihe bebekte dizanteriye kapılıp 6 yaşında (1912), babasından 1 yıl önce yaşama veda etmiştir. Babaannenin 17 yıl kadar süren ama çok mutlu evliliğinden kalan en güzel ve en gurur duyarak anlattığı anısı, telefonun İstanbul’a ilk gelişidir: Gülpembe babaanne “Evimde telefon vardı ama kullanamıyordum” der imiş Barış Manço’ya. O zaman İstanbul’a 6 numara vermişler: 1 Saray’a, 3 Başnazıra (şimdiki Başbakan), 2 ise Karamanço zade Abdi beyin evine: “Telefonu kaldırdığımda ya Padişah’ın sarayıyla ya da Başnazır’ın köşküyle konuşmak zorundaydım!” der Abdi Bey ve 2 numaranın kendi evinde olmasından da müthiş gurur duyar… İsmail Hakkı ve Hilmi beyler, babaları Apti beyin sağlığında tam birer Bey oğlu gibi yetiştirilmişlerdir öyle ki her birinin çocukken atları ve seyisleri bile olmuştur. 1914 başında ise İsmail Hakkı Bey’e verem teşhisi konur. Dul ve 4 evlat acılı anne hemen kararını verir, o zaman verem tedavisi sadece İsviçre’de, o da çok az garantili olarak yapılabilmektedir. Böylece İsmail Hakkı Bey henüz 13 yaşında bir çocuk iken, dilini bilmediği bir ülkeye ve yalnız başına, meşhur Orient Express’e bindirilerek yollanır. Zaman, Birinci dünya harbinin başlamasına rastlamaktadır ve birbirlerine düşman devletlerin çocuklara bile casusluk yaptırdıkları zamandır. İsmail Hakkı Bey ise ilk defa gördüğü istasyon isimlerini günlüğüne yazmaktadır. Bu yüzden Macaristan’da tutuklanır ve 3 gün sorgudan sonra suçsuzluğu anlaşılır, serbest bırakılıp başka bir trenle yeniden İsviçre’ye yolcu edilir. İsviçre’de, Mondorf sanatoryumuna geldiğinde doktorlar; “Oğlum, sende bağırsak şeridi var, burada kalırsan gerçekten vereme yakalanacaksın!” diye hastaneden gönderirler. Bu arada harpte başlamıştır. 1914 – 1918 arasını ve arkasından gelen Kurtuluş savaşını İsviçre’de “enterne” olarak geçirir ve 1924 yılında ülkesine, gencecik, yepyeni Türkiye Cumhuriyeti’ne, Almanca – Fransızca – İngilizce konuşan, Lozan yüksek ticaret okulu diploması sahibi, 23 yaşında bir yetenek olarak döner ve hemen Ziraat bankası İzmir müdürlüğüne atanır. İsmail Hakkı Bey giderek aynı bankanın Genel müdürlüğüne kadar yükselir. Aynı zamanda Köy Kredi Kooperatifleri’nin ve Umumi Mağazalar’ın kurucusu olmuştur. İkinci dünya savaşı başladığında da, kendi isteğiyle serbest meslek sahibi olmuştur. Ancak 6 yıl süren genel savaşın ve onun arkasından yaşanan güç yılların içinde girdiği işler ters gitmiş aile zenginliğini elden çıkartmak zorunda kalmıştır. 4 Mayıs 1959 günü Hakkı Bey’in vefatında, Kadıköy, Karacaahmet kabristanındaki Manço aile bahçesi dışında, bir karış toprağı kalmamıştır. Bu arada Cumhuriyet tüm eski asalet unvanlarını yasaklamış ve Karamançozade’nin “zade” kuyruğu gitmiş. Soyadı kanunu çıktığında da, Kara sözcüğünü sevmeyen İsmail Hakkı Bey, Karamanço’nun “kara” başını (Kellesini!) kesmiş ve sonuçta soyadı olarak sadece “Manço” sözcüğünü benimseyip almıştır…” (Talha Uğurluel)

Üç yaşındayken anne babasının ayrılığından sonra Barış Manço, babası ile yaşamaya başladı. Babasıyla birlikte sık ev değiştirdi ve Cihangir’de, Üsküdar’da, Kadıköy’de ve kısa bir süre için Ankara’da yaşadı. İlkokula abisi Savaş ve ailenin en küçük ferdi olan kız kardeşi İnci’nin de okuduğu Kadıköy Gazi Mustafa Kemal İlkokulu’nda başladı. 4. sınıfı Ankara Maarif Koleji’nde okudu ve ilkokulu Kadıköy’deki başladığı okulda tamamladı. Yatılı olarak Galatasaray Lisesi’nin orta bölümüne devam etti. 1957’de amatör olarak müzikle ilgilenmeye başladı. 4 Mayıs 1959’da babasının ölümü üzerine Galatasaray Lisesi’nden ayrılarak, eğitimini Şişli Terakki Lisesi’nde tamamladı.

TÜRKİYEDEKİ İLK BARIŞ İSMİ

Türkiye’de ilk Barış ismini aldı, esasında isim babası. Barış ismi, 1941’de dünya savaşlarının ardından barışa duyulan özlemden doğdu. Amcası da 41 doğumludur, savaşın başlangıç tarihi. Ancak 1941 yılında hiç görmediği amcası Yusuf vefat etmiş, lakabı Tosun Yusuf imiş. Bunun verdiği hüzünle Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço koymuşlar adını.  İlkokula başladığı zaman da Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço’yu nüfus kaydından sildiriyorlar sadece Mehmet Barış Manço ismi kalıyor.

ANNESİ RİKKAT HANIM ZEKİ MÜREN’İN HOCASI

Barış Manço’nun annesi Rikkat Uyanık, Devlet Konservatuarı Klasik Türk Sanat Müziği sanatçısıydı. Zeki Müren’in dahi hocalığını yapmış bir anneye sahip olan Manço, müziğe annesi ve onun çevresindeki insanlar sayesinde daha çok aşık oldu. Barış Manço için müzisyenlik anne mesleği. Annesi Rikkat Uyanık, döneminin seçkin Türk sanat müziği sanatçılarından biri olarak gösteriliyor. Oğlunu ninnilerle değil şarkılarla büyütmüş, Barış Manço da her fırsatta annesini saygıyla yad etmiş. Hatta sahnede beraber şarkı söyledikleri bile olmuş. 1978’de TRT’de katıldıkları bir programda Rikkat Hanım oğlunun Gülme Ha Gülme şarkısını seslendirerek, ona desteğini göstermiş. Ancak parçadaki “Yıllar geçer güz yaz olur/Barış bir gün toprak olur” sözlerini “Yıllar geçer güz yaz olur/Barış bir gün baba olur” şeklinde değiştirerek söylemiş. Şarkıyı çok beğense de, asıl halini söylemeye anne yüreği el vermemiş.

ALPARSLAN TÜRKEŞ İLE KONUŞMASI

Alparslan Türkeş ve Barış Manço…

1985 yılında darbe dönemlerinde bütün sanatçılar saflarını birer birer yavaşça doldururken,

Barış Manço; Türkçü, Milliyetçi olduğunu ve sonunda kadar öyle kalacağını söyler

Başbuğ Türkeş, Barış Manço’nun bu konuşmasından etkilenir ve Barış Manço’ya bir haber gönderir, “gel yanımıza beyaz bozkurt sende bizdensin, ama saçını kestir de gel…”

Barış Manço’nun, Alparslan Türkeş’e cevabı gecikmez.

-“BAŞBUĞUM, HER ZAMAN YANINIZDAYIM AMA ŞUNU UNUTMAYALIM BOZKURT HİÇ YELESİZ OLURMU” 

Barış Manço saçlarını uzatınca mao’ cu, bıyıklarını uzatınca faşist dediler. Türk kültüründeki bir parça olan Osmanlı marşlarını söyledi, bazı kesimler Osmanlıya özlem manası çıkardı. Ülkücü kesim Barış Manço’ yu sahiplendi. Madem sol Cem aracayı tuttu, sen de bizim idolümüz ol dediler ama o hiçbir kesimden olmadı. Türk Milliyetçisiydi.  Neşet Ertaş’tan Aşık Veysel’e, Pir Sultan Abdal’a kadar birçok değerimizin eserlerini seslendirerek doğudan batıya, kuzeyden güneye kültürümüzü nakış, nakış işlemiştir.

MANEVİ BABASI MUHİTTİN KOCATAŞ

Doğukan Manço babasının manevi babası olduğunu anlatıyor.

“Müziğe yeni başladığı dönemlerde, ‘Ya bu gitarı en iyi şekilde çalacaksın ya da kırıp atacaksın’ deyip, babamı bir işi en doğru şekilde yapmayı aşılayarak yetiştiren kişidir Muhittin Kocataş. Biz onu dede olarak bildik ve babamın ömründe fedailiğinden, şoförlüğünden, babalığına herhalde en çok emeği geçmiş 2-3 kişiden biridir. Onun için en zoru babamı defnetmek olmuştur diye düşünüyorum. Benim de baba tarafında en değer verdiğim kişi oydu.

 

FRANSIZ SPİKERE TARİHİ DERS VERMESİ.

Maneviyatı ve Milliyetçiliği üst düzeyde olan Barış Manço Fransız spikerine müthiş bir ders verir.

Barış Manço, Fransa’da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur.

Karşısında küstah bir spiker vardır ve Barış Manço’yla dalga geçmektedir.

Sürekli “İşte Türk, yani barbar, vahşi” vs. demektedir. Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere “Yanınızda kâğıt para var mı?” diye sorar.

Bu soru spikeri şaşırtır ve “Evet var ama ne olacak?” der. Barış Manço ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkarır.

Bu olaydan az önce Barış Manço canlı yayında “Anahtar” adlı şarkısını söylemiştir. Bu şarkının bir bölümü şöyledir: “Beş Akif-bir saat kulesi, iki kule-bir Fatih, beş Fatih-bir Mevlana, iki Mevlana-bir Sinan”…

Bu şarkı bir matematik sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o dönemde Türk paralarının arkasında fotoğrafı olan kişilerdir…

Barış Manço spikere sorar: “Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kimdir?” Spiker, “General” der. Barış Manço diğer paralardaki kişileri de sorar. Spikerin verdiği cevaplar hep, “Falanca general, falanca amiral, falanca komutan” şeklindedir…

Bu sefer Barış Manço cebinden Türk paraları çıkarır. Spikere şöyle der:

“Bakın bu parada fotoğrafı görülen kişi Mehmet Akif Ersoy’dur, kendisi büyük bir şairdir. Bu fotoğraftaki kişi de Mevlana’dır, bir düşünürdür. Bu paradaki kişi Fatih Sultan Mehmet’tir, adaletin sembolüdür. Bu paradaki kişi ise Atatürk’tür, ‘Yurtta barış, dünyada barış’ diyen ulu önderimizdir.

Bizim paralarımız işte bunlar. Biz Türkler ince ruhlu, kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına şairlerimizin, düşünürlerimizin, bilim adamlarımızın fotoğraflarını bastık.

Siz Fransızlar asıl kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için paralarınızın arkasına hep savaş yapan adamlarınızın fotoğraflarını basmışınız!”

Barış Manço’nun bu müthiş cevabından sonra televizyon yöneticileri canlı yayını keserler ve spikeri programdan alırlar. Başka bir spiker gelir ve canlı yayın yeniden başlar. Yeni spiker Barış Manço’dan ve Türkler’den özür diler, programa böylece devam edilir…

1 SİNEMA FİLMİ VAR

2 Ocak 1975 tarihli Baba Bizi Eversene, sanatçının tek sinema filmi olarak arşivlerde yerini aldı. Barış Manço bu filmde başrol oynadı ve filmin müziklerini Kurtalan Ekspresle beraber yaptı. Rol arkadaşları Meral Zeren ve Hulusi Kentmen’di.

EVLİLİĞİ VE ÇOCUKLARI

İlk evliliğini 1967 yılında, fotomodel Maria Claude ile yaptı. Üç yıl nişanlı kalan çiftin evliliği yaklaşık 40 gün sürdü. Daha sonra 1978 yılında Lale hanımla evlendi. Barış-Lale Manço çiftinin “Doğukan Hazar” ve “Batıkan Zorbey” ismini verdikleri iki oğulları oldu.

VEFATI

Manço 31 Ocak 1999 akşamı saat 23:30 civarında İstanbul’un Moda semtindeki evinde kalp krizi geçirdi ve kaldırıldığı Siyami Ersek Göğüs-Kalp-Damar Cerrahisi Hastanesi’nde aynı gece saat 01:30’da hayatını kaybetti.Daha önce 1983 yılında bir kalp spazmı geçirmişti. 1991 yılında Devlet sanatçısı unvanı alan Manço’nun cenazesi için devlet töreni düzenlendi. 3 Şubat 1999 tarihinde üzerinde Galatasaray bayrağı da bulunan Türk bayrağına sarılı naaşı Atatürk Kültür Merkezi’ne getirilerek tören düzenlendi.

Levent Camisi’nde cenaze namazı kılındı ve Kanlıca’daki Mihrimah Sultan Mezarlığı’nda toprağa verildi. Mezarına “Gesi Bağları” yorumundan ötürü Kayseri’nin Gesi beldesinden getirilen toprak da kondu. Manço, hayranları tarafından “Unutma ki dünya fani, veren Allah alır canı, ben nasıl unuturum seni, can bedenden çıkmayınca’ şarkısı eşliğinde sonsuzluğa uğurlandı.

Müzik ve televizyon hayatında üç binden fazla ödül almıştır. Bu ödüller Barış Manço Evi’nde sergilenmektedir.  Rahmetlinin mekânı cennet olsun dualarla yad ediyoruz. Türk örf ve adetlerini yaşayıp yaşatan Barış Manço her daim gönüllerimizde yaşayacaktır.

Kaynak: Murat  GÜLŞAN

Karaman Beyi Barış Manço

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.