CUMA HUTBESİNİN ÖNE ALINMASI İDDİASI ÜZERİNE

Cuma Hutbesi
Cuma Hutbesi

“CUMA HUTBESİNİN ÖNE ALINMASI” İDDİASI ÜZERİNE Dr. Abdullah BENLİ

Cuma Hutbesinin öne alınması üzerine Kur’ an Mesajı isimli derginin Nisan 1998 tarihli 6. sayısının 17-40.
sayfalarında, Uludağ Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz tarafından kaleme alınan, “Fıkıh-Kur’an Karşılaştırması” başlıklı bir makale yayınlanmıştır.

Müellif bu makalesinde, “Kur’ an‘ da var olduğu halde İslam fıkhında yer almayan bazı hükümler bulunduğu gibi, Kur’an’da bulunan kurallar ve ilkelerle çelişen, bunlara uymayan fıkhi hükümler de fıkıh kitaplarında bol miktarda yer almaktadır. Bu yazımızda biz, anılan hükümlerden bazı örnekler vererek okuyucularımızı bilgi ve kanaat sahibi kılmaya çalışacağız diyerek, birbirinden farklı konularda verdiği on
beş tane örneğin sonuncusunda, Cuma hutbesinin Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin dönemlerinde Cuma namazından sonra okunduğunu, bu uygulamanın Emeviler tarafından değiştirilerek öne alındığını, bu dönemde yaşayan ve daha sonra gelen fakihlerin o günkü siyasal şartların etkisinde kalarak, Sünnet’ e
aykırı olan bu uygulamaya baskı neticesinde ses çıkarmadıkları gibi, kendi fıkıhlarında da buna yer verdiklerini, böylece ibadetin sıralamasını değiştiren söz konusu yanlış uygulamanın tarih içinde gelenekleştiği ve bu geleneğin İslam’ın yerini aldığını(!) iddia etmektedir.

Yazar, bu iddiasını şu cümlelerle ifade etmektedir:

“Hz. Peygamberin sünnetinde ve Dört Halife döneminde Cuma günü hutbe, Cuma namazından sonra olup, önce Cuma namazı kılınıyor, sonra konuşma yapılarak halk dağılıyordu. Fakat Emeviler hutbeyi Cuma namazından önceye almışlardı. Bunun sebebi, Emevi yönetimi hutbede helal olmayan bazı sözler söylüyorlar, halk da bu sözleri dinlememek için namazdan sonra mescidden çıkıp gidiyordu. Bunu önlemek için Emeviler hutbeyi Cuma namazından önceye almışlardı. (bkz. Serahsi, el-Mebsut, 2/37.) Bu olayda yöneticiler bir yandan halka zulmediyorlar, dine aykırı konuşmalar yapıyorlar diğer yandan da dinin ibadet esasına müdahalede bulunuyorlardı. Bu dönemde yaşayan ve daha sonra gelen fakihler, o günkü siyasal koşulların etkisinden kendilerini kurtaramamışlar, baskı altındaki bu uygulama onların fıkhında da yerini
almıştır. Bu meselede dikkatimizi çeken husus, daha sonraki dönemlerde oluşan İslam fıkhı bu siyasi etkiyi üzerinden atamamış, tarih boyunca Sünnet’e aykırı bir ibadet sıralaması günümüze kadar devam edegelmiştir. Bu husus, siyasetin İslam fıkhına etki ettiği konulardan sadece bir tanesini teşkil etmektedir.
Aslında ibadetin sıralamasını değiştiren bu olay, Müslümanlar için çok büyük önem taşımaktadır. Buna rağmen, Sünnet’e aykırı olan bu uygulama, tarih içinde gelenekleşmiş ve bu gelenek İslam’ın yerini almıştır. İşte, biz buna “Geleneksel İslam” diyoruz.”

Verilen Örneğin Makale İle Olan ilişkisi Öncelikle verilen bu örneğin, makalenin başlığına uygun düşmediğini, dolayısıyla usül de bir yanlışlık yapıldığını belirtmek isteriz. Çünkü, Kur’ an’ da hutbenin yerine ilişkin açık bir belirleme yoktur. Dolayısıyla bu hükmün daha sonra şöyle ya da böyle değiştirilmiş olmasından söz edilemez. Zaten müellif, verdiği bu örnekte de, Fıkıh-Kur’an karşılaştırmasından hiç bahsetmemiştir. Yazarın iddia ettiği gibi, hutbenin yerinde bir değişiklik olsa bile, bu değiştirmenin  Kur’an‘a aykırılık olarak değerlendirilmesi doğru değildir. Bu durumda en fazla Sünnet’in değiştirilmesinden söz edilebilir. Biz bu yazıda, böyle bir değişikliğin olup olmadığını rivayetlere dayanarak ortaya koymaya çalışacağız. iddianın Tarihi Verilere Uygun Olup Olmadığı Cuma hutbesinin Hz. Peygamber ve Dört Halife dönemlerinde Cuma namazından sonra okunduğu, Emeviler’in bu hutbeyi namazdan öne aldıklarını ve bunun fakihler tarafından böyle kabullenilip, fıkıh kitaplarına geçirildiği iddiası dikkatimizi çekti. “Nasıl olur da ibadetin sırası değiştirilir ve biz bu yanlışlığı devam ettirebiliriz?” diye düşünmeye başladık.

Bunun üzerine meseleyi Hadis, Tefsir ve Fıkıh kaynaklarından araştırmaya koyulduk. Neticede müellifin, makalesini yazarken yararlandığı kaynaklar başta olmak üzere, ulaşabildiğimiz eserlerin hiç birisinde söz konusu iddiayı doğrular mahiyette bir bilgi göremedik. Aksine, bu iddianın temellendirildiği Serahsl’nin “Mebsut”
unda da böyle bir ifadenin olmadığını gördük. Hatta iddiası için kaynak gösterdiği eserin ilgili yerinin hem önceki sayfalarında, hem de aynı sayfasında Cuma hutbesinin Hz. Peygamber (s.a.v.)’den bugüne kadar farklı bir uygulaması bulunduğunu gösteren hiç bir bilgi yer almamaktadır. Sadece bayram hutbesinin
namazdan önce okunduğuna dair bir rivayetten bahsedilmektedir. (Bu ri vayeti biraz sonra aktaracağız. )
iddianın Kaynak Gösterildiği Eserdeki Bilgilerin Tahlili Yaptığımız araştırma neticesinde ulaştığımız verileri kaydetmeden önce, bu iddia için kaynak gösterilen Serahsl’nin “Mebsut”undaki konuyla ilgili bilgileri nakletmek istiyoruz. “Cuma günkü hutbe, namazdan öncedir. Resulullah (s.a.v.) böyle yapmıştır.”
Kaynak gösterilen yerin bir önce sayfasındaki bilgi böyle. Biz, söz konusu iddianın yer aldığı ileri sürülen sayfadaki bilgileri de olduğu gibi tercüme ediyoruz. “Babu Salati’l-‘İdeyn” (İki Bayram Namazı) başlığı altında bayram namazı ile ilgili bilgiler verildikten sonra, bayram hutbesiyle ilgili malumata geçiliyor ve şöyle deniliyor: “Cuma namazı için şart koşulanlar bayram namazı için de şart koşulmuştur. Sadece hutbe bunun dışındadır. Çünkü hutbe Cuma’nın şartlarından biridir. Fakat, bayram namazının şartlarından biri değildir. Bu sebeple, Cuma namazında hutbe namazdan önce, bayramda ise namazdan sonra idi. Zira
bayram hutbesi, o vakitte ihtiyaç duyulan şeyi hatırlatma ve öğretme hutbesidir.

Dolayısıyla, Arafat‘taki hutbe gibi namazın şartlarından biri değildir. Cuma günkü hutbe ise, namazın yarısı makamındadır. Bayram hutbesinin namazdan sonra olduğuna delil ise şudur: “Rivayete göre Mervan bayramda namazdan önce hutbe okuyunca (‘İmare b. Rueybe adında) bir adam ayağa kalktı ve “Ey Mervan! Resulullah (s.a.v.) minberi (musallaya) çıkarmadığı halde sen çıkardın. O, namazdan önce hutbe okumadığı halde sen önce hutbe okudun. O, sadece namazdan sonra hutbe okurdu.” dedi. Mervan, “Bu, terk edilmiş bir şeydir” dedi. Bunun üzerine Ebu Sa’id el-Hudri (r.a.) şöyle dedi: “Şu adam var ya! Üzerine düşen görevi yerine getirdi. Çünkü Resulullah(s.a.v.): “Sizden biri münker bir şey görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Ona da gücü yetmezse kalbiyle buğuz etsin. Fakat bu sonuncusu en zayıftır.” Yani imanın en zayıf tezahürüdür, buyurdu. Hutbe Resulullah (s.a.v.) ve Hulefa-i Raşidin dönemlerinde namazdan sonra idi. Ta ki Beni Ümeyye (Emeviler) namazdan önce okumayı ihdas ettiler. Çünkü onlar hutbelerinde helal olmayan şeyleri konuşuyorlar, insanlar da onları duymamak için
oturmuyorlardı. Bunun üzerine onlar dinlesin diye hutbeyi namazdan önceye aldılar. Bayram hutbeleri, Cumada olduğu gibi iki hutbeli olarak okunur. Bayram günlerinde minber musallaya çıkarılmazdı. İlk önce Hz. Osman çıkardı, sonra vazgeçti. Mervan Medine valiliği sırasında bayram günü minberi musallaya
çıkardı. Ashab tarafından bu yüzden tenkid edildi. Hatip iki hutbe arasında birazcık oturur ve orada Kur’an’dan bir süre okur, cemaat onu işitir ve dinlemek için susarlar. Çünkü hatib onlara vaaz eder, vaazı ise ancak onu dinledikleri zaman kendilerine fayda verir. ” Mebsut’tan aynen alıntı yaptığımız ifadelerden de anlaşılacağı üzere Serahsi, Cuma hutbesinin namazdan önce, bayram hutbelerinin ise namazdan sonra okunacağını çok açık bir şekilde ifade etmiş, bayram hutbesinin namazdan sonra okunacağını delillendirmek üzere de bir olay nakletmiştir.

Makale sahibinin bayram hutbeleriyle ilgili bu bilgileri bir zühül eseri Cuma hutbesi olarak anladığını sanıyoruz. Çünkü Mervan ‘ın bayram hutbesini namazdan önce okuması üzerine buna karşı koyan ‘İmare b. Rueybe’nin, mezkur i ‘tidizında geçen “namazdan önce” ifadesini genel manada anlayıp, bundan Cuma namazından önce hutbe okumadığı sonucunu çıkarmak, yine “O sadece namazdan sonra hutbe okurdu” cümlesinde geçen ”namaz” ibaresinden Cuma namazını da içine katarak böyle bir iddiada bulunmak mümkün değildir. Rivayette sözü edilen ve mutlak olarak geçen “hutbe” ve “namaz” ifadelerini, bayram namazı ve hutbelerinin anlatıldığı ve bayram hutbesinin sonra okunduğuna delil olarak aktarıldığı bir konunun içerisinde bağlarından kopararak genelleştirip, bundan Cuma namazı ve Cuma hutbelerini anlamak zorlamadır. Yine Mebsut’ta geçen Cuma namazıyla ilgili bir meseleden, Cuma hutbesinin namazdan önce okunmakta olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır:
“Cuma günü hutbe okuduktan sonra imamın abdesti bozulacak olsa ve bir adama namazı kıldırmasını emretse, şayet o adam hutbeyi dinlemişse bu, caizdir. ” Hutbenin Cumanın iftitah şartlarından biri olduğu belirtilen Mebsut’ta ve diğer Tefsir, Hadis ve Fıkıh kaynaklarında yer alan Cuma ezanlarının sayısını bildiren meşhur rivayetler de, ittifakla hutbenin namazdan önce olduğunu göstermektedir. Yazarın iddiasına kaynak gösterdiği Mebsut’ta konuyla ilgili bilgi şöyledir: “İmam minbere çıkınca ezan okunur. Hutbeyi bitirip minberden indikten sonra namaz için kamet getirilir. Bu uygulama, Hz. Peygamber ve ilk iki halife döneminde böyleydi. Hz. Osman döneminde ise insanlar Zevra denilen yerde bir ezan daha ihdas ettiler.”
Mebsut’ta belirtilen bu uygulamanın esası şöyledir: “Rasulullah(s.a.v.)’ın müezzini O, minbere oturduğu zaman mescidin kapısı üzerinde ezan okur, Rasulullah (s.a.v.) minberden indiğinde de namaz için kamet getirirdi.

Hz. Ebu Bekir ve Ömer(r.a.) zamanlarında da durum böyleydi. Hz. Osman zamanında insanlar çoğalınca, Medille büyüyüp evlerin mescide olan mesafesi uzaklaştı. O vakit Hz. Osman bir müezzin daha ilave etti. Birinci ezanın (ki Hz. Osman’ın ihdas ettiği ve bugün de minarelerde okunan ilk ezandır) Zevra denilen evinin üzerinde okunmasını emretti. Minber üzerine oturduğu zaman da, ikinci müezzin ezan okurdu. Minberden inince ise bu müezzin namaz için kamet getirirdi. ” Bu rivayet, mezkur iddianın tam aksine, Cuma hutbesinin, Resulullah (s.a.v.) ve Hulefa-i Raşidm dönemlerinde namazdan sonra değil, önce olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Mebsılt kaynak gösterilerek, yapılan iddianın bir temele dayanmadığı ortaya çıkmış olmaktadır. Zaten mezker iddia bir ‘temele dayanmış olsaydı, ilgili malumatın Mebsılt ile birlikte elde mevcut önceki ve sonraki kaynaklarda yer alıyor olması gerekirdi. Oysa
ki, yaptığımız araştırma neticesinde böyle bir bilgiyi göremedik. Konuyla İlgili Hadisler Meseleyle ilgili olarak Cuma gününde yapılacak duaların mutlaka kabul edildiği bir saatin bulunduğunu bildiren hadisler arasında – bu saatin vaktiyle ilgili bir hadiste geçen ifadeden de- yine gayet açık olarak Cuma hutbesinin namazdan önce okunduğu anlaşılmaktadır. Bu rivayette: “O saat, imamın minbere oturması ile namazın bitmesi arasındadır.”  denilmektedir. Ebu Davud’un Enes (r.a.)’den rivayetine göre: ” Resulullah (s.a.v.)
minberden iner, bir kimse O’na ihtiyacını arz eder, bu ihtiyacını yerine getirinceye kadar onunla bekler, sonra da mihraba geçer ve namazı kıldırırdı.” Yine, Cuma namazına erken gelmeyi teşvik eden ve gelenlerin melekler tarafından kaydedildiği bildirilen hadisten de, hutbenin namazdan önce okunduğunu anlamaktayız: “Cuma günü olunca melekler mescidin kapısında oturarak, Cumaya gelenleri yazarlar. İmam minbere çıkınca sahifeleri dürerler ve zikri( hutbeyi) dinlemek üzere mescide girerler.”

Yukarıda sıraladığımız bütün rivayetler, Cuma hutbelerinin başlangıcından bugüne hiç bir değişiklik yapılmadan namazdan önce okunduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, Cuma hutbesinin yerinin değiştirildiğini bildiren ve Cuma süresinin ı ı. ayetinin tefsiri vesilesiyle nakledilen bir rivayet vardır ki, bunu da burada aktarmak ve irdelemek, meselenin objektif olarak incelenmesine katkıda bulunmuş olacaktır. Önce bu ayetin nüzul sebebi olarak anlatılan olayı, arkasından da söz konusu rivayeti aktarıp, inceleyelim: Cabir b. Abdullah (r.a.)’dan rivayete göre, Rasulullah(s.a.v.) Cuma günü minberde ayakta hutbe okurken Şam tarafından Dıhye b. Halife ya da Abdurrahman b. A vf veyahut da her ikisinin ortak olduğu yiyecek dolu bir kervan geldi. O zaman Medineliler açlık ve pahalılık içinde kıvranıyorlardı. Arapların adeti gereği kervan şehre davul-zurna ve sevinç naraları içinde girdi. Kervanın
geldiğini duyan mescitdekiler dışarı çıkıp kervana koştular ve Resulullah (s.a.v.)’ı ayakta bıraktılar. Yanında sadece on iki kişi kaldı. Cabir (r.a.): “Ben onlardan biriydim.” der. İşte bu olay üzerine “Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman dağılıp hemen ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki, Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayır/ıdır. Kuşkusuz Allalı rızık verenlerin en hayırlısıdır.” ayeti nazil oldu.

“Rasfilullah (s.a.v.), iki bayram namazında olduğu gibi, Cuma namazını hutbeden önce kıldırırdı. Ta ki, bir Cuma günü yine Hz. Peygamber namazı kıldırmış, hutbe okurken bir adam içeri girerek, “Dıhye b. Halife ticaretiyle geldi. “dedi. Dıhye geldiğinde ehli onu def çalarak karşılamışlardı. Cemaat dışarı çıktı. Onlar hutbeyi terk etmekte bir sakınca olmadığını sanmışlardı. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah: “Onlar bir ticaret ya da eğlence görünce, hemen dağılıp ona gittiler … ”  ayetini indirdi. Hz. Peygamber bu olay üzerine Cuma günkü hutbeyi öne aldı ve namazı da sona bıraktı. Artık burnu kanayan ya da abdesti bozulan bir kimse dahi, baş parmağını kaldırıp, Resulullah’tan izin isteyip, Hz. Peygamber de ona dışarı çıkması için eliyle işaret ederek izin vermedikçe dışarı çıkmıyordu. “Ebu Davud’un “Sünen”i başta olmak üzere, diğer sünen ve sahih hadis mecmualarında rastlayamadığımız, sadece Ebu Davud’un “Merasil” inde
yer alan bu rivayette, “Sahabe Cuma namazını kılmadan dışarı çıkıp kervanın yanına gitmiş” dedirtmemek ve yine Sahabenin, “Nasıl olsa Cuma namazımızı kıldık, hutbeyi dinlemesek de olur” diye düşündükleri için kervanın yanına gitmiştir, yoksa onlar namazı kılmadan Peygamberi terk etmezlerdi.” diyebilmek
için, Hz. Peygamberin bir ara hutbeyi namazdan sonra okuduğunu söylemek zorunda kalındığı kanaatini taşıyoruz. Bu kanaatimizi Kadı ‘Iyaz(476-544 h.)’ın şu sözleri açık bir şekilde doğrulamaktadır: “Ebu Davud’un Merasit indeki rivayetine göre, Sahabenin Hz. Peygamber(s.a.v.)’i ayakta bırakıp terkettikleri hutbesi, Cuma namazından sonra idi. Cemaat bu hutbeyi terketmekte bir beis yoktur, zannı ile dağılmışlardı.

Bu kıssadan evvel Hz. Peygamber Cuma’yı hutbeden evvel kılardı. Bu (durum), Aslıab-ı Resulullah’ın haline en muvafık olan bir şeydir. Onlardan beklenen, Hz. Peygamber ile birlikte namaz kılınmayı terk  etmemeleridir. Lakin namaz bittikten sonra artık kalkıp gitmenin caiz olduğunu sandılar. “diyor. Görülüyor ki, Sahabenin yaptığı hataya kılıf uydurulmak için, Hz. Peygamberin hiç yapmadığı bilindiği halde, bir ara Cumadan sonra hutbe okuduğu söylenmek suretiyle bilgisizce O’na iftira edilmiş olmaktadır. iftira
diyoruz; çünkü yukarıda arz etmeye çalıştığımız bir çok delil, Sahabenin Hz. Peygamberi ayakta terk ettiği Cumada, hutbenin namazdan sonra okunduğunu söyleyenlerin bu iddialarının ne kadar mesnedsiz olduğunu, olayı anlatan ayetin hemen bir öncesindeki ayet açık bir şekilde göstermektedir. Her iki
ayet birbiriyle sıkı bir birliktelik arz etmektedir. Ayetlerin anlamı, birlikte düşünüldüğü zaman doğru bir şekilde anlaşılmaktadır. Nitekim Cuma suresinin ı o. ayetinde “Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin.” denilmektedir. Buna göre, eğer Sahabe namazı kılmış olsaydı, Yüce Allah’ın onları uyarması yersiz olurdu. Çünkü bizzat Kendisi, bu ayette namaz bitince yer yüzüne dağılabileceklerini bildirmektedir. İzin verilen bir şeyin yapılması halinde bunun sorgulanması mantık dışı olur. Demek ki, o günkü olayda henüz namaz kılınmamış ki, Allah Teala onları uyarmak durumunda kalmıştır. Ayrıca yine eğer hutbe iddia edildiği gibi namazdan sonra okunmuş olsaydı, Yüce Allah’ın, “Namaz bitince” demek yerine, “Hutbe bitince” demesi uygun düşerdi. Böyle demediğine göre anlaşılıyor ki, hutbe önce okunmakta arkasından namaz kılınmaktadır. Sahabenin Peygamberi ayakta terk etmesi üzerine, Yüce Allah,
“De ki, Allah katında olan şey, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. ” ayetini indirmiştir. Eğer iddia edildiği gibi o Cumada namaz önceden kılınmış olsaydı, ayette geçen “Allah katında olan şey” ifadesinden, namazın değil, hutbenin anlaşılması gerekirdi. Bu durumda ayetin şöyle bir ma’na ifade ettiği sonucu ortaya çıkar: “De ki, hutbe eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır.” Halbuki bu ayette geçen “Allah katında olan şey”den kasıt, hutbeyi dinlemek ve namazı kılmaktır. Çünkü Cuma suresinin 1 ı. ayetinin öncesindeki iki ayetten bunlar anlaşılmaktadır. Nitekim 9. ayette: “Ey fman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ı anmaya (zikrullaha) koşun” buyrulmaktadır. .Ayette geçen “zikrullah”tan muract cumhura göre hutbedir? o. ayette de: “Namaz bitince yer yüzüne dağılın, Allah’ın lütfundan isteyin”
denilmektedir.

Cuma ile ilgili bu ayetlerde müminlerden istenen şeylerin sıralamasına dikkat edilecek olursa, başka hiç bir delile gerek kalmaksızın hutbenin namazdan önce olduğu anlaşılmış olur. Nitekim müminlerden, önce Cuma günü ezan okununca hemen zikrullaha yani hutbeyi dinlemeye koşmaları, sonra da namazı
kılıp bitirince yer yüzüne Allah’ın lütfundan istemek gayesiyle dağılmaları istenmektedir. Bütün bunlara rağmen Ebu Davud’un mezkur rivayeti sahih kabul edilse bile, Cuma hutbesinin namazdan önceye alınmasının, iddia edildiği gibi Emeviler tarafından değil, Hz. Peygamber tarafından yapılmış olduğu
anlaşılır. Böylece önceki uygulama neshedilmiş sayılır.  Sahabe Söz ve Uygulaması Darekutni (306-385 h. ), Abdullah b. Şeyhan’dan şöyle bir tahricde bulunmuştur: “Ebu Bekir’le beraber Cumada bulundum. O’nun hutbesi ve namazı günün yarısından evvel idi.”Cuma namazıyla ilgili uygulama hakkında Abdürrezzak’ın rivayetine göre Hz. Ömer şöyle demiştir: “Hutbe, iki rekat yerindedir. Kim hutbeyi kaçırmış ise, Cumayı dört rekat olarak kılar.”

Bu rivayetler Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in hutbeyi namazdan önce icra ettiklerini göstermektedir.

CUMA HUTBESİNİN ÖNE ALINMASI İDDİASI ÜZERİNE

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.